Sayfalar

28 Temmuz 2013 Pazar

Oyunlar, Oyunlar…

İnsan hayatı oyunla başlar, ama maalesef oyunla devam etmez.
Hayat, misket oyunundan üttüğü misketler satılarak kazanılmaz. Evcilik oyunundaki gibi de değildir.
Bir süre sonra oyunun yerini hayatın gerçekleri almaya başlarken, küçücük çocukların her bir zerresine ciddiyet yapışıverir.
Okul zili çalar ve artık oyun devri kapanır. Artık hayatın sunduğu en büyük oyun, oyunun kumandanı olamadan en iyi şekilde rolünü oynayıp gitme zamanıdır. Kulağına ebeveynin fısıldar “Oyun Bitti”.
Büyük oyunun içine girenler ilk olarak bocalarlar. İçine girdikleri fakat garipsedikleri büyük oyunu öğrenmeye çalışırlar. Kavraması güç olmasa da bu oyun eskiden oynadıkları çocuk oyunlarına benzemez. Bazen huzursuzlanır, bazen hıçkıra hıçkıra ağlar çocuk. Ne yapacağını kestiremezsin. İlginçtir bu geçişte yara almadan kurtulan çocuk sayısı oldukça azdır.
Bir süre sonra oyuna çok iyi alışır birey. Yalan söylemeyi, düzenbazlığı, ahlaksızlığı çabucak öğrenir. Sistemin açıklarını yakalayıp hareket edenlerin en başarılı olduğunu anlayan birey, taklide başlar hemen. Bazıları da oyuna kuytu köşelerden katılır, onlar henüz hiçbir şeyden haberdar değildir. Boş boş bakıp anlamaya çalışırlar.
Yönetmenlerde, devamlı olarak bu büyük oyundan kesitler sunarlar insanlara. Büyük oyunun kuralları dışında çekilen filmler pek tutulmaz halk arasında. Onlar aslında hayatın eğlenceli yüzü, farklı bir penceresidir. Bu tarz oyun yazanlar hep yalnız kalırlar. Filmlerini beğenen birkaç hayranıyla hoşbeş ederler. O kadar. Diğerleri gibi milyonların izlediği, oyunun en önemli parçası olan televizyonlara çıkamazlar bir türlü. Hep köşede kalırlar.
Birde oyun yazanlar vardır hayatta. Bilgisayarda ki hackerlar gibi. Hayatın şifrelerini öğrenmeye çalışanlar. Genellikle bu insanlarda, senaristler gibi pek fazla sevilmezler. Kare bir masada ya da bir zindanda her nerede olursa olsun. Yeni bir oyun için çalışır onlar. Gün gelip oyunun kurgusu bittiğinde, diğer insanlara gel beraber oynayalım dediklerinde ya da oynadıklarında.
Hiçbir oyun mutlu sonla bitmez ama hepsi mutlu son için yazılır. O oyunlar her zaman fikir bazında güzeldir. Oysaki hiç biri gerçek oyundan güzel değildir. Gerçek oyun değiştirilemez, parçalanamaz, yasaklanamaz. Diğer bütün oyun müsvetteleri yasaklanabilir, yakılabilir. Hatta bunu üreten bir kafa küçücük bir halatta sallandırılabilir. Yeter ki büyük oyunun içindekiler zarar görmesin. Oyunun içinden birkaç kişi üzülse de onlarda oyuna ayak uydurmak zorunda olduklarından, sadece üzülmekle yetinirler.
Bir oyunun başarısı için,  içindeki oyuncuların, oyunculukları da son derece önemlidir. Onun içindir ki. Oyun yazan kişi oyuncularını dikkatle seçer. Öyle her oyuncu oyunda oynayamaz. Oyun kıymetlidir, oyun biriciktir.
Fakat bugüne kadar büyük oyunun içinde sergilenen hiçbir oyun başarılı olamamıştır. Çoğu zaman oyunun içinde tatmin olan izleyici ya da oyuncu bir süre sonra her şeyi unutmuştur. Yeniden büyük oyuna dönülmüş. Bazen oyunu yazanın yüzüne tükürmüş, bazen küfretmiş, bazen çıkıp gitmiştir. Bazen tüm müsvetteleri yakmış, bazen küçük bir darağacında sallandırmıştır senaristi.
Hiçbir zaman başarılı olamayan oyunlardan geriye, oyuncuların, izleyenlerin kendi içindeki hayal kırıklıkları ve eskiye dönme istekleri, senaristin bir yudum mutluluğu ve gözyaşları kalır…

A. Senem Bilecen




Hiç yorum yok: