Sayfalar

23 Aralık 2013 Pazartesi

Hayat bana bir şans daha tanırsa...

“Hayat bana bir şans daha tanırsa, bundan faydalanan ilk sen olacaksın”

Kırık umutlarında, tuz buz yarınlar... 

Kırık harfler,nasıl da batar canına ve nasıl batırırsın göğsüme, sarıldıkça. 

Her defasında  biraz daha uzak, biraz daha soğuk ama her defasında biraz daha özlemle.

Suskunluğundaki tüm isyanları, gözlerin haykırır gözlerime. Şiirine ses olursun, bazen şiirimde gizli özne. Her defasında ama her defasında, bir kıvılcım daha sıçrar öpüşünden tenime, söndüremezsin de.


Şehirler arası yollara vurursun kendini, beyaz şeritlerde düğümlenir dar ağacımın ipi ve her şehir tabelasında, zaman dakikalarını vurur ölüme. 

Gölge gibi uzar gidişin ve yayılır özlemin dört duvar arasında titreyen mumum sıcağında. 

Bende boşaldıkça saydam sevişlerin, titreyen gölgede birikir damlalar... 
Kırmızı bir mum daha biter dibinde “yıldızlar gibi sönük”.

Ve sonu gelmez sensizliğim... Sadece bu yollar ayırır bizi, bilirim. Kağıttan çiçeklerin dikenleri batar avuçlarıma...

Susturdukça büyür sevgi, senin koca bedeninde, benim küçük göğsümde. Özlemi aynı, yükü ağır. Susarsın, susarım ve boğazımızda dizilir boğumları aşkın, tıkanır kalırız.

Siyah lalelerini bekler örttüğün toprak, ben lalelerde gamzelerini görmenin hayalini kurarım.Mayıs bekler şarkılarım, şiirlerimse ellerimi.

Bir türlü tutamam kalemi, dilimin ucunda biter çıbanlar. Tüm sevgi sözlerini yutarım, kızarım ya gidişine ya da varlığında, yokluğu yaşamaya.

Kağıtlar bekler, kalem bekler, şiirler bekler ve saçlarımın arasında titrer parmaklarım, altında biriktikçe sessiz dizeler.

Perdeyi çekip yıldızlara, ruhsuz bedenimi hazırlarım uykuya. Sen gibi dokunarak örerim saçlarımı – oysa sen açık seversin bilirim- her bir çukurunda saklarım nefesini. Her sabah kurdelemin ucunda çözülür nefesindeki mayıs çiçekleri.

Antika, küçük bir ayna var baş ucumda. Kaç kez fırlattım kirpiklerimde eriyen buz parçalarını... 

Kırsam da, parçalasam da en küçük kıymığı batsa da dökülür sessizliğimizde bir şeyler... 

Uykusuzluğum bile renksizce kanar, Kadehte bile rengi uçar sarhoşluğumun.

Beyaz çarşafa uzanırım, kirli bedenimle –hiç sevmem beyaz çarşafı; yüzüme ölümü çarpar, soğuğu, yalnızlığı. 

Sabaha sarmalayıp bir tabuta konacakmışçasına ürpererek uzanırım ya da kabuslarda buz kesecekmiş gibi bedenim ve yattığım gibi kalkarım. 

Bir yanı düzgün, her yanı soğuk yatağın- Sensizliğe uyanmak yok mu?

“Bugün sana mutluluk getirsin olmaz mı! ” deyişlerini çarparım bir avuç suyla yüzüme. Tenimi ısıtırım parmak izlerinden arta kalanlarla.

Ellerin ne kadar uzaksa ellerime, bilirim yüreğin o kadar yakın yüreğime, adını dilime mühürlediğim.

Hayat bize bir şans daha verir kim bilir...






7 Aralık 2013 Cumartesi

Tam bir gerilim macera...SİSLE GELEN YOLCULUK






Tam bir betimleme ve sözleri resmetme yeteneğine sahip bir yazar Grangé...

Bir yazarın hem yarattığı karakteri hem okuyucuyu birlikte tokatlaması ne müthiş bir şey... 

Açıkcası bu kitabı okurken içim ürperdi...







Bu kitapta da diğerlerinde olduğu gibi, muhteşem bir kurgu var, okudukça sindiriyor, karakter ile birlikte. dibe vurabiliyorsunuz. Karakter bir psikiyatr iken psikolojiden, ressam iken resim bilgisinden, evsiz iken yaşadıklarından ve katil ile de mitolojiden de payınıza düşeni tam anlamıyla alabileceğiniz bir romanla karşı karşıyasınız. İnsanın kendini araması, kendini sorgulaması, iyi ile kötü arasındaki o ince çizgide kaybolması ve insan psikolojisi bu kitapta oldukça başarılı bir şekilde işlenmiş.

Gerilim anında adrenalin tavan yaptığında içinizden, doğru yoldayız bu ipucu bizi buraya götürür dediğiniz anda gerçeklerin yüzünüze vurulması ile yelkenlerin suya düşmesiyle o anı karakter ile birlikte yaşıyorsunuz. 


4 Aralık 2013 Çarşamba

Damlayan Bir Musluğum Geceye...

Açık unutulmuşum...
Belkide Hiç Farkedilmemişim...
Gecenin kör karanlığında,çınar ağaçları ölümün avucundayken kendime geldim.
Ben yorulmuşum...
Ben bunalmışım bu gece...
Ve Aşk Çağrıldıgı Her Randevuya Geç Kalmış Gecemde...
Derin derin nefes aldım...
Kan kusarcasına öksürmek ne demek öğrenmiştim..
İçini söküp atmaktı bu...
Varlığını,ruhunu,benliğini söküp atmak...
Bomboş ve hafif hissetmek...
Boşluğa yağan yağmur gibiyim ...
Bereketsiz bir şekilde damlaların ara ara sıklaşıp,olmayan yerlere,nedensiz yere düşen yağmurum.
Hafiften temizlenmek isterim yağmurun altında...
Çünkü içimdeki tek varlığı sessizliği içecekler...
Ben karanlığa kusarım hep...


Ne anlaşılırım ne de dikkat çekerim..
Ama ferahlarım..
Şeytanın beline sardığı kuşakla gözlerimi bağlayıp yollara çıkarım karanlıkta..
Anlamsız değl mi karanlıkta gözlerimi bağlamak? ve de sacma? Bilmiyorsunuz...
Niyetim yüzümde yama gibi duran bakışları kapatmak...
Sıkıldım bu bakışlardan...
Artık dayanamıyorum..
Artık kış olsun istemiyorum...
Her kış öluyorum çünkü ben, yaza yenilenmeye hazır ceset olarak dönuyorum..
Artık ara mevsimleri yaşamak istiyorum..
Mesela bana bir sonbahar fısılda..
Seninle birlikte varolan bir sonbahar....
Yanımda ol yeter...
Ve her gece yeni ölmuş birinin üstünü örter gibi narin ol,bedenime incecik yorganı sererken...
Yavasca ruhumu okşa...
Varoluşumun en gercek hadisesidir bu ...


3 Aralık 2013 Salı

BAZEN...

Bazen bir hayattır,
Bir söz,
Hiç ummadığın batışlarda beklerken kaybetmişliğin,
Arşa çıkan ellerinden tutar samimi bakışlar,
Bazen rüya dediğin gerçeklerde güler kaderin,
Ne geride kalan hüznün acısıdır,
Nede gelecekteki umutsuzlukların gök gürültüsüdür yalnızlığın,
Bir gün biri çıkar karşına, 
bilemediğin kıymetlerin saniyelerini ararsın koca ömürde,
Bazen de tek nefeste ömür olursun kendine.

2 Aralık 2013 Pazartesi

BİR KADIN GİTTİĞİNDE...



NE ÇOK KİŞİ GİDER aslında;

BİR temizlikçi,

BİR bakıcı,

BİR BAHÇIVAN,

BİR Muhasebeci ...

BİR ANNE GİDER ...

BİR DOST ...

BİR ARKADAŞ ...

BİR Sevgili ...

NE ÇOK KİŞİ YOK OLUR BİR KADIN GİTTİĞİNDE ...

BU HEP BÖYLE OLUR ;

BİR KADIN GİTTİĞİNDE;

ÖVGÜLER,

Uyarılar,

YAKINMALAR,

Dualar YETİM KALIR.

KAPI EŞİĞİNDEKİ "DİKKAT ET ..." DUYULMAZ,

ANNESİ GİTMİŞTİR "Geç Kalma" NIN.

KADINLAR, ARKALARINDA BÜYÜK BOŞLUKLAR BIRAKARAK GİDERLER.                               
BİR KADIN GİTTİĞİNDE PEK ÇOK KİŞİ GİTMİŞTİR aslında ...

VE BİR KADIN GİTTİĞİNDE PEK ÇOK "YETİM" BIRAKMIŞTIR ARKASINDA ...



30 Kasım 2013 Cumartesi

Aşk nedir ben bunu iki noktayı üst üste koyup açıklayamaz mıyım?



Aşık olursun yada çocukça seversin. 

Neden ortası yoktur bazı şeylerin ortasında bir uçurum mu var? 

Ben o uçurumun ortasında duramaz mıyım? 

Delicesine severken aşık olmadan yapamaz mıyım? 







Aşk nedir ben bunu iki noktayı üst üste koyup açıklayamaz mıyım?
Sanırım her şey bu aşk kelimesinden çıktı. 
Suçlu aranacaksa ilk suçlu zanlımdır bu kelime. 

Çocukken bir topun peşinde koşarken duymuştum sanırım. 
Canım arkadaşım; "sana aşığım" demişti bana. 
Bana aşık mıydı, biliyor muydu aşkı? Şaşkınlık ve düşüncelerle bakmıştım arkadaşımın suratına.
"AŞK". 
Bu kelimeyi duymuştum. Annemin izlediği dizilerde babamın okuduğu kitaplarda görmüştüm. 
İyimserlik dolu filmlerde, dizilerde şu kelimeyi çok duymuştum :"Aşkımız her şeyi yenecek sevgilim, inan buna."
Gülümseyerek tekrar ederdim bu cümleyi.
Komik gelirdi bana.
Aşkı sadece bir kelimede gören bir çocuğa "sana aşığım"ı duyduktan 2 yıl sonra arkadaşımı kaybettim.
Sanırım o başkasına aşıktı o an.
Aşkı komik bir kelime olarak gören bir çocuğa aşkı fazla sürmemişti galiba.
Büyüdükçe her yerde duyuyordum bu kelimeyi.
Sanırım aşk herkesi cezbediyordu. 

Bu komik cümlenin içindeki bu kelime bu kadar kuvvetlimiydi. 
Sordum aşkı arkadaşlarıma.
Çok sevmek dedi hepsi. 
Bende aşığım dedim birden.
Anneme aşığım, çok seviyorum onu.
Arkadaşlarım "annen olur mu hiç" dediler.
Gerçekten de onu çok seviyordum.
En büyük arkadaşım, dostumdu. 
Sonra kedime aşığım dedim.
O da olmaz dediler. 

Duvarlarda kalp içinde harfler, ilginç yazılar görüyordum.
Bende yazmak istedim bir tane ama ne yazacaktım?

Yoksa aşık olmam mı gerekiyordu. 
Birine gerçek anlamda; ya da arkadaşların dediği anlamda. 
Hep kalp işaretini görüyordum.
Kalbime dokundum; büyümeye başlayan ellerimle.
1,2,2,4... Atışlarını saydım kalbimin. 
Her dokunuşumda aynı gibi geliyordu bana.
Sanırım onda her zaman bir şey bulunamıyordu. 
Aşığım diyen arkadaşlarımı izledim.
El ele tutuşup gezen, sürekli seni seviyorum diyen arkadaşlarımı izledim.
Çocukluktan kurtulup içine girmem lazımdı belki. 
Çocukluktan kurtulup bir genç gibi bakmalıydım kalbime. 

Sanırım o yıllar önceden beri kafamı kurcalayan kelimeyi, babam öldüğünde bir açıklama cümlesi kurmadan anlayabilmiştim. 
Biliyordum artık seni aşk. 
Uğradığında bana sormayacağım adını. 
Cevabım en içten gülümsemem olacak... : ))))


29 Kasım 2013 Cuma

Benim Kırgınlığım Aşk'a... Sen Üstüne Alındın... !


Biliyorum konuşacak bir şeyimiz kalmadı, paylaşacak hiç bir şeyimiz yok.

Yine de yüreğimden gücümün yettiği yere kadar sana sesleniyorum, seninle konuşuyorum...

Bugün sana olan kırgınlığımı rafa kaldırdım, sevgimi aldım avuçlarımın arasına, ona sığınıyorum...

Cümlelerimi kısalttım, kelimelerim buruk, gülüşlerim istenmeyen dudaklarımda...


Bir ihtimal gelişine sığındığımı fark ettiysem de, engel olamadım gurursuz ama umutlu hasretine...

Bugün gönlümü hoş tutmak istiyorum, imkânsız olan her rüyaya inanasım geliyor...

Bir çocuk gibi isteklerimi bastıramıyorum...

Çalmayan telefonuma elim gidiyor, sana halen bende olduğunu ısrarla yazmaya çalışıyorum...

Bende olan seni, hiç kırmadım, değiştirmedim ve hep korudum desem de, sendeki benin nasıl olduğunu, gülüp gülmediğini anlamsız bir sıkıntıyla merak ediyorum...


İçimdeki güzelliğine inanıp inanmamanı artık umursamıyorum!

Üşüyorum, bu üşüme yalnızlığımdan geliyor ve sarıyor her tarafımı...

Tutunabileceğim hiçbir güzellik yok, hatırlamaktan usanmayacağım anılarım dışında...

Isınabilmek için onlara sarılıyorum...

Anlamsız ve cevapsız sorular hınzırca sırıtıyor, ben görmemeye çalışıyorum...

Düşler uzak gibi görünüyordu ama yakındı...

Belki de görmeyi istemek gerekiyordu...

Gözlerini aç desem kapatacaksın ama kapatma gözlerini!

Kendime bir demet papatya aldım ama bakmadım falıma...

Gözlerimi gelişlere verdim, gözlerimdeki hüzün bile seni özlemiş itiraf etti sonunda...

Düşüncelerim gururlu, hayallerim ve sevdam değil...

Gelseydin, kendimi unutup sana koşacaktım, susturacaktım içimdeki isyanı, kavgaların ortasında bir güneş gibi doğup ısıtacaktım yüreğini, sevinçten ağlayacaktım bu defa, mutluyken hemen sarhoş olmuşum gibi, dokunacaktım, sarılacaktım.

Ama gelmedin, gelemezdin belki de gelmeye de hiç niyetin yoktu aslında...

Kendimi kandırdığımı anladığımda ağlıyordum...


Eskiden kimi şarkıların ne kadar anlamlı olduğunu düşünürken, şimdi ayrılığın ardından çalınan her şarkı umutsuzluğumu ve sevgimi anlatıyormuş gibi geliyor...

Sevdiğim ne çok şarkı varmış, bunu senin gidişin gösterdi bana...

Her şarkıda sen varsın, her yerde, her gördüğüm insanda, denizde, gecede, uykumda...

Nasıl beceriyorsun her yerde olabilmeyi...

Bu bir marifetse eğer, neden benim yanımda değilsin ki?

Gözyaşlarım asilliğini yitiriyor ve yenik düşüyorum sevdana...

Gittin! Belki de hiç gelmemiştin ben, geldiğini sandım...

Ayak uyduramadım yorgunluğuna...

Dudaklarına düşlerindeki öpüşü konduramadım...


Kimi zaman bir çocuk oldum gülüşlerinde şımaran, kimi zaman bir kadın; dokunuşlarında kendini bulan...

Ama! En çok da imkânsızın oldum...

Her gelişimde bir kez daha gönderdiğin oldum...

İnanamadığın, yenemediğin, üzerinden atamadığın korkuların oldum...

Ağladığın, bağırdığın ya da sustuğun isyanın oldum, sessizce boşalan gözyaşların, birikmişliğin oldum...

Yüreğindeki kadın ben olmak isterken yüreğine sığınan ve tozlanacak olan bir anı oldum...

Hak etmediklerin, artık yeter dediklerin ve her şeyin olmak isterken belki de hiçbir şeyin oldum...

Söylesene ben gerçekten senin neyin oldum?

Sesin hep uzakları çağırıyordu, ben üstüme alındım, sana geldim...

Bilseydim, bana ait olmayan bir seslenişi sahiplenir miydim?


Şimdi bir mevsimlik aşk kaldı avuçlarımda sadece bir mevsim yaşanan ama bir ömür gibi gelen aşk...

Kalbime henüz söyleyemedim gittiğini, öğrenirse onun da acı çekmesinden korkuyorum...

Seni halen benimle biliyor ve seviyor ama ben kalbime ilk defa yalan söylüyorum...

Gittin! Sevdamın yokluğuna alışabilirim belki ama sesinin uzak yolların sonunda olması acıtıyor içimi...

Suskunluğun en büyük silahındı. Suskunluğunla vurdun beni...


Söylesene unutulmak kime yakışıyor? Unutan sen olsan da sana bile yakışmıyor...


Merak etme, üstüne giydirmedim bu duyguyu, unutulmayan olmak sende daha güzel duruyor... 
Görüyorsun işte, Aşk'a ve sana ihanet etmiyorum

Benim Kırgınlığım Aşk'a... Sen üstüne alındın...!


28 Kasım 2013 Perşembe

Arsız Bir Aşkın Doyumsuz İki Aşığıyız Biz...



















İçimizde ruhumuzu saran eşsiz bir kıpırtı, birbirimize baktığımızda ise gözlerimizde oluşan engellenemez bir ışıltı var bizim.

Birbirine aşık iki deliyiz biz.

Birbirimizi gördüğümüzde yerinden çıkacakmışçasına atan bir kalbe, 
yürek yangını ile kavrulan bir aşka sahibiz.

Birbirimiz için değerliyiz.

Birbirimizin değeriyiz.

Biz seninle hiçbir şeyin içindeki her şeyiz.

Bazen duyulmamış bir sır, bazen yalanlar içindeki tek gerçeğiz.

Biz seninle tekiz.

Biz seninle her şeyiz.

Biz seninle birbirimizin tek gerçeğiyiz...



27 Kasım 2013 Çarşamba

Buz Maskesi Soda ile Birlikte Kullanıldığında Cildi Gençleştiriyor...



Buz maskesi soda ile birlikte kullanıldığında cildi gençleştirme etkisi bulunmaktadır. Soda içine buz katıldığında sabahları yüzde belirginleşen solgunluğu ve mor göz altı halkalarını gözle görülür bir şekilde yok etmeye yarayan gençleştirici etkisi ile bilinmektedir. 

Kışın dışarı çıkmadan en az bir saat önce yapılması önerilen buzlu soda maskesi yazın dilenen sıklıkta yapılabiliyor. Maske gazı azaltılmış sodanın buz kalıbına dökülmesi ve buzdolabında dondurulması ile elde ediliyor. İsteğe göre buzlu soda maskesine sıkılaştırıcı etkisi bulunan limon da eklenebiliyor. Buzlu sodanın donmuş olması maskenin etkisi için kesin bir şart olmadığından soda soğuk olarak da cilde uygulanabiliyor. Maske özellikle yazın daha çok tercih ediliyor.

26 Kasım 2013 Salı

YURTDIŞINDA EĞİTİM



Ülkemizde her yıl binlerce öğrenci, yurtdışı eğitim alabilmek, yüksek lisans görmek, dil öğrenmek için öğrenim seyahatler yapmakta. Peki, yurtdışı eğitim göreceğiniz ülkeleri nasıl seçeceksiniz?

Ülkelerin gelişmişlik seviyesi ve eğitim ve öğretim alanında yapmış oldukları devrimler, yenilikler sonucu artmaktadır. Eğitim ve öğretime yapılan yatırımlar sonucunda da kaliteli, gerçek bilginin ortaya çıktığı, tüm dünyaya buralardan yayıldığı da bir gerçek. Şu anda dünya üzerinde ilk 500 de yer alan üniversitelerin yarısından fazlasının Amerika ve Avrupa ülkelerinde olduğunu biliyoruz.  Yurtdışı eğitim almak isteyenlerin ülke seçimlerinde tercih yaparken göz önünde bulundurması gereken bir nokta Avrupa ülkeleri ve Amerika.  Bunun yanı sıra yurtdışı eğitim almak isteyenler, öğrenim vizesi alarak yurtdışında hem eğitim görüp hem de dil öğrenebilmeniz de mümkün.  Özellikle yurtdışı eğitim almak isteyen gençlerin bu konuda uzman kişilerden yardım almadan tercih yapmaları doğru programı bulmak, doğru kişilerle konuşma ve doğru adımları atabilmeleri çok daha zorlaşıyor.

YURTDIŞINDA EĞİTİM ALMANIN YOLLARI

Daha iyi bir gelecek için yurtdışı eğitim almak isteyen öğrenciler, işsiz kalarak bu dönemde kariyerlerine yatırım yapmayı düşünenler için yurtdışı eğitim veren üniversitelere gidebilmek için eğitim almak istenilen ülke ya da ülkelerin belirlenmesi gerekmektedir.

Yurtdışı eğitim alırken ülke seçiminde çevre, harcamalar ve eğitim esnasında ve mezuniyet sonrası yaşam şartları, ekonomi ve iş bulma büyük rol oynar.  Yurtdışı eğitim almak istediğimiz alanın belirlenmesinde ise eğitim geçmişi, akademik yetenekler, ilgi alanları ve kariyer planları rol oynayan kriterlerdir.  Yurtdışı eğitim planlanan ülke ya da ülkelerde okul seçimi de oldukça önemlidir.  Okulun yeri, Akademik başarı durumu, dil seviyesi sınav sonuçları, okulların başvuru şartları, eğitim masrafları, yaşam masrafları, mezuniyet sonrası iş olanakları ve sosyal yaşam okul seçimimizde öne çıkan faktörlerdir.

YURTDIŞINDA EĞİTİM ALMAYA KARAR VERDİM,  NE YAPMALIM? DİYORSANIZ EĞER

Yurtdışı eğitim kararı alabilmek, bir insanın kariyer hayatı boyunca almış olduğu en önemli kararlardan biri. Bunun içindir ki yurtdışı üniversite eğitimi almak isteyen öğrenciler işlemlerine başlamadan önce bir yurtdışı eğitim danışmanından bilgi alarak üniversite başvuru işlemlerini eğitim danışmanı ile birlikte yapmalıdırlar. Bunun sebebi üniversite eğitimi için hangi ülkelerin hangi avantajlara sahip olduğunu, hangi okul ve programlarının size uygun olduğunu ve başvurular için hazırlanması gereken belgeler ve başvuru zamanları ile ilgili size yardımcı olmaktır.

Danışmanlık hizmetleri yurtdışı eğitim almayı planlarken size en uygun olan ülke, okul ve program seçiminde yardımcı olmak. Üniversite kredili yaz okulları ve yurtdışı eğitim de dil okullarını araştırmak, Yurtdışı eğitim de uzun ve kısa süreli sertifika ve diploma programları nelerdir, yurtdışı eğitim ön lisans programları hakkında bilgi ve daha birçok konuyu kapsar.


Eğerli ya da Çünkülü Değildir Sevgi…



Kime sorsanız sorun yalnız ve mutsuz.

Toplum olarak sanki mutsuzluk hastalığına yakalanmışız.

Eskiye duyulan özlemin gittikçe arttığını görüyor eski aşklara, eski sevgilere bakıp iç çekiyoruz.

İnanıyorum ki, sevgiye ve tutkuya açık bir kalp kadar, dünyada değerli olan hiçbir şey yoktur.

Ve yine inanıyorum ki, bir kadının gözlerinden tüm acısını okuyabilirsiniz. Başlangıçta ürkek, yaklaşımları sert bakar. Ne aşk diye bir şey duymak ister, ne de duyurmak ister yalnız olduğunu. Aslında hiçbir kadın sevgiye tövbe etmez, edemez. Ruhu sevgisizlikten kurusa da sevgiye muhtacım diyemez. Korkar ve çekinir. Çünkü bir aşk ne kadar güzelleştirse de yüzünü, yine aynı aşk zindan edebilir kadına yeryüzünü. Hiçbir kadına yalnızlık yakışmaz. Ama bir kadın yalnızsa eğer, ya yüreğinde dumanı tüten bir ayrılığı, ya da canından çok sevdiklerine ömrünü adadığı bir fedakârlığı vardır.

Peki, neden eski aşklara bu kadar özlem var? Eskilerde olan günümüzde olmayan şey ne? diye sorduğumuzda ise sanırım verilecek en doğru cevap olarak, erkekler korumacı, kadınlar ise yenileyici… Bir erkek sevdiği kadını olduğu gibi kabul edip değiştirmeye kalkmaz iken, kadın ise sevdiği erkeği kendi zevkine göre yoğurup şekillendirmek istiyor. Erkek eski halinde kalmaya gayret ederken değişmemek için elinden geleni yapıyor ve haliyle de birliktelik çöküyor…

Neden herkes karşısındakini olduğu gibi kabul etmez… ? Yine tahminimce, ne aradığını ve hatta neye ihtiyacı olduğunu bilmeden hayata saldıranlar yağmalıyor kalpleri.

Eski ilişkilere baktığımızda görüyoruz ki sabır vardı, zor günlerde veya zora gelince ayrılmak yerine zorluklara karşı birlikte bir mücadele vardı. Her sıkıntıda kolayca pes etmek yoktu.
Git gide yalnızlığa mahkûm bir toplum olmaya başlanılmasının sebebi kanımca bu olsa gerek. İlişkiye başlamak bir dert başlamamak ise başka bir dert.

Bir ilişki de ise kanımca esas olan, söylendiği an çok fazla öne çıkmayan, fakat bakışlarla desteklendiğinde samimiyetini ortaya koyan dev bir cimle ”Sana Güveniyorum”.

Karşınızdakini olduğu gibi hataları ve doğruları ile nedensiz, sorgulamadan sevdiğiniz takdirde biraz da hoşgörü ile aşka hala inanan kalpler sevgilerini ayakta tutabilirler.

”Eğer’li ya da Çünkü’lü değildir sevgi. Gerçek sevgi, Rağmen’lere, rağmen sevmektir… ” kendi şahsı düşüncem.

Sevgiyle Her Daim Sevdikleriniz İle Kalın...

Sağlıklı Bir Yaşam İçin Spor


Bedensel hareketsizlik birçok hastalığın en önemli sebebidir. Başta, kalp ve yüksek tansiyon gibi rahatsızlıklarda başrol oynayan spor, sağlıklı yaşamın önemli bir şartı haline gelmiştir.

Her ne kadar sağlıklı yaşam için spor şart koşulsa da bilinçsiz yapılan sporun zararları oldukça ciddi sonuçlar doğurabiliyor.Bir uzmanın yardımını almadan yapılan spor, kas zedelenmelerinden, lif kopmalarına hatta sakat kalmaya kadar varabilecek ağır faturalar çıkarabilmektedir.

Sporu sadece sağlıklı olmak için yapılması gereken mecburi bir uğraş şeklinde değil de bir yaşam biçimi, yaşantımızda her zaman yer alması gerekli bir aktivite olarak algılayıp uygulamak çok daha doğru olacaktır.

Düzenli olarak yapılan spor, vücut dayanıklılığını, kapasitesini ve performansını artırmayı sağladığı gibi uyku ve beslenme alışkanlıklarını da düzenlemekte oldukça etkilidir. Spor, kalp hastalıkları, akciğer hastalıkları, obezite, diyabet, hipertansiyon, depresyon, bel, boyun ağrıları gibi hastalıkların tedavisinde, tedavinin bir parçası haline gelmiştir.

Sağlıklı yaşam için spor yaparak kan basıncı ve şekerinin düzenlenmesi, kan yağları ve kolesterol seviyesinin düzenlenmesi ve kas dayanıklılığının artması sağlanıyor. Uzmanlar sürekli olarak yürüyüş, yüzme, bisiklet gibi aerobik egzersizler önermektedir.

Düzenli spor yapmak, insanı dayanıklı, dinç ve disiplinli yapar.  Sağlık açısından birçok rahatsızlığın en önemli sebebi olarak görülen hareketsizliği engellemek, kasları çalıştırmak, enerji harcamak, başta kalp ve dolaşım olmak üzere sporun birçok yararı bulunmaktadır. Ayrıca spor yapmak, ruhsal olarak rahatlamayı sağlamasının yanı sıra yaşlanmayı geciktirmek gibi bir etkiye de bulunmaktadır.  Sağlıklı yaşam için vücudun alıştığı hareket temposundan birden bire daha hareketli bir tempoya geçişinde bu duruma ilk olarak kalp itiraz edecektir. Koşmanın veya hızlı yürümenin sağlıklı yaşam için oldukça gerekli olduğu günümüz koşullarında daha önceleri yapmadığınız bu işleme birdenbire başlayıp süreyi uzatmaya zorlamak sağlığınız için fayda yerine zarar getirebilir.

Unutulmaması gereken en önemli nokta, aşırı zorlayıcı sporlar sahibini vakitsiz çökertebilir.

Spor, vücuda hareketlilik sağlaması bakımından oldukça önemli fakat her spora her yaşta ve hiçbir hazırlık yapmadan, gerekli tıbbi kontrollerden geçmeden başlamak doğru olmadığı gibi oldukça da tehlikeli sonuçlar doğurabilmektedir.

Sporu ölçülü ve devamlı yapmak sağlıklı yaşam açısından en doğru davranış biçimi olacaktır.   Sağlıklı bir yaşam sürmek ve hastalıklardan korunmak için spora ideal olarak çocukluk yıllarında başlamak gerekse de spora başlamak için hiçbir zaman geç kalmış sayılmayız.


25 Kasım 2013 Pazartesi

KADIN BİR ŞARAP/TIR ASLINDA...


''Bir kadını anlamak,bir şarabı tatmak gibidir...'' 
Dünüyle,bugünüyle ve yarınıyla... 
Sizde bıraktığı,bırakacağı tatları sevmek. 
Yeniden onu içebilmek arzusuyla yanıp tutuşmak gibidir... 
Sarhoşun hep bir bahanesi vardır içmek için... 
'' O hüzünlense de içer, sevinse de...'' 
Ama...
Aşığın bahanesi olmaz... 
Amacı mutlu olmaktır sevdiği ile... 
''Öyleyse değer vereceksiniz sevdiğiniz kadına... 
Yüreğine dokunacaksınız, saçına dokunmadan önce...'' 
Ve kadın... 
Işığıyla,neşesiyle,kahkahasıyla başınızı döndürebiliyorsa... 
Gözleri ile gözlerinizi okuyabiliyorsa... 
Sevincinizi hüznünüzü paylaşabiliyorsa... 
İşte o kadın sizin şarabınızdır.



31 Temmuz 2013 Çarşamba

Hz. İsa kitabı ABD’yi karıştırdı















ABD’nin California Üniversitesi’nde din profesörü olan ve kısa bir süre önce Müslüman olan Reza Aslan’ın Hz. İsa hakkında yazdığı kitap, tartışma konusu oldu

Aslan’ın Fox News kanalına verdiği röportaj ise kitabı ana gündem maddelerinden biri haline getirdi.

Hristiyanlıktan kısa süre önce vazgeçerek Müslüman olan akademisyen Reza Aslan’ın yazdığı ‘Zealot: The Life and Times of Jesus of Nazareth’ adlı kitap, ABD’nin gündemine oturmuş durumda.

20 yıldır Hz. İsa’yı araştırdığını ve bir din profesörü ve tarihçi olarak İsa’nın yaşadığı dönemi mercek altına aldığını belirten Reza Aslan, muhafazakar kesimden ağır tepki gördü.

Yahudilerin Roma İmparatorluğu’na başkaldırısı ve Kudüs’ün yok olmasından önceki, Hz. İsa’nnın yaşadığı çalkantılı ve zor dönemleri anlatan Reza, bazı çevrelerden beklediği tepkiyi görmedi.

‘İSYANKAR FAKİR KÖYLÜ’

Cumhuriyetçi ve muhafazakar Fox News kanalında Aslan ile röportaj yapan Lauren Green, din profesörünün kitabına gelen eleştirileri öne çıkararak, kitabın Hz. İsa’yı İslam’ın savunduğu görüşlerle öne çıkardığını öne sürdü. Green’in iğneleyici konuşma şekli, röportajın basında büyük yankı uyandırmasına neden olurken, Washington Post, Fox News’in özür dilemesi gerektiğini belirtti.

Röportajın ardından Los Angeles Times’a konuşan Aslan, kitaptaki yalın anlatımla Hz. İsa’yı tarihin gözünden vermek istediğini vurguladı.

Aslan, ‘Okuma-yazması olmayan, fakir bir köylüden bahsediyoruz… Karizması o kadar büyük, öğretileri o kadar etkileyiciydi ki, büyük bir takipçi kitlesi topladı ve direnişe sürükledi. Dünyanın en büyük impratorluğunu karşısına aldı ve varlıklarına el konmuş, kimsesiz insanlar için kendini feda etti… Bu insan bilinmeyi hak etmez mi?’ ifadesini kullandı.



The World Line Post





29 Temmuz 2013 Pazartesi

“Köksüz” Venedik’te yarışacak







“Geleceğin Aslanı” ödülüne aday gösterilenler arasında, Türkiye’den Deniz Akçay Katıksız’ın “Köksüz” adlı filmi de yer aldı.






Sinema dünyasının merakla beklediği ve bu yıl 70’incisi gerçekleştirilecek olan Venedik Film Festivali’nin programı açıklandı. Açılış ve kapanışı 3 boyutlu iki filmle yapılacak olan festivalde ilk yönetmenlik eserlerine verilen “Geleceğin Aslanı” ödülüne aday gösterilenler arasında, Türkiye’den Deniz Akçay Katıksız’ın “Köksüz” adlı filmi de yer aldı.

28 Ağustos-7 Eylül tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan dünyanın en köklü sinema organizasyonlarından Venedik Film Festivali’nin açılışı, Meksikalı yönetmen Alfonso Cuaron’un uzun bir aradan sonra çektiği 3 boyutlu bilimkurgu filmi ‘Gravity’ ile yapılacak. Başrollerini Sandra Bullock ve George Clooney’nin paylaştığı film, bir kazanın ardından iki astronotun uzayda yaşadıklarını konu alıyor. Başkanlığını Bernardo Bertolucci’nin yapacağı büyük ödül “Altın Aslan” için ise 20 film yarışacak. Bunlardan 2’si belgesel, biri ise animasyon olarak belirlendi. Festivalin kapanış filmi, yine 3 boyutlu bir belgesel olan Thierry Ragobert’in yönettiği “Amazonia” ile gerçekleştirilecek.

TÜRK FİLMİ DE YARIŞMADA

Başrollerinde Ahu Türkpençe, Lale Başar ve Savaş Alp Başar’ın yer aldığı, Yönetmen Deniz Akçay Katıksız’ın ilk uzun metrajlı filmi “Köksüz” de Venedik Film Festivali’nin yan bölümü olan Venice Days’te “Nobody’s Home” adıyla gösterilecek. Babanın kaybının ardından aile bireylerinin yaşadığı dramı anlatan film aynı zamanda “İlk Eser-Geleceğin Aslanı” ödülü için de yarışacak.

Ölümle baş etme, anne- kız ilişkisinin irdelendiği filme, 32. İstanbul Film Festivali’nde “Seyfi Teoman En İyi İlk Film Ödülü” ve “Radikal Gazetesi Halk Ödülü” de verilmişti. Festival geçmişinde “Geleceğin Aslanı” ödülü alanlar arasında, “Çoğunluk” adlı yapıtıyla Seren Yüce ile “Küf” filmiyle Ali Aydın da yer almıştı. Belçika’da yaşayan Yönetmen Bülent Öztürk’ün “House With Small Windows” adlı kısa metraj filmi de “Orizzonti (Ufuklar)” bölümü kapsamında gösterilecek.

ADAY FİLMLER

Bu yıl özellikle toplum değerleri nezdinde yaşanan krizin konu edildiği filmlerin ağırlık bastığı festivalde “Altın Aslan” için yarışacak olan filmler ve yönetmenleri şöyle:

“The Rooftops” – Merzak Allouache
“L’intrepido” – Gianni Amelio
“Miss Violence” – Alexandros Avranas
“Tracks” – John Curran
“Via Castellana Bandiera” – Emma Dante
“Tom à la ferme” – Xavier Dolan
“Child of God” – James Franco
“Philomena” – Stephen Frears
“La jalousie” – Philippe Garrel
“The Zero Theorem” – Terry Gilliam
“Ana Arabia” – Amos Gitai
“Under the Skin” – Jonathan Glazer
“David – Joe” – David Gordon Green
“The Police Officer’s Wife” – Philip Gröning
“The Wind Rises” – Hayao Miyazaki
“The Unknown Known” – Errol Morris
“Night Moves” – Kelly Reichardt
“Sacro Gra” – Gianfranco Rosi
“Stray Dogs” – Ming-Liang Tsai
“Parkland” – Peter Landesman



The World Line Post




28 Temmuz 2013 Pazar

Oyunlar, Oyunlar…

İnsan hayatı oyunla başlar, ama maalesef oyunla devam etmez.
Hayat, misket oyunundan üttüğü misketler satılarak kazanılmaz. Evcilik oyunundaki gibi de değildir.
Bir süre sonra oyunun yerini hayatın gerçekleri almaya başlarken, küçücük çocukların her bir zerresine ciddiyet yapışıverir.
Okul zili çalar ve artık oyun devri kapanır. Artık hayatın sunduğu en büyük oyun, oyunun kumandanı olamadan en iyi şekilde rolünü oynayıp gitme zamanıdır. Kulağına ebeveynin fısıldar “Oyun Bitti”.
Büyük oyunun içine girenler ilk olarak bocalarlar. İçine girdikleri fakat garipsedikleri büyük oyunu öğrenmeye çalışırlar. Kavraması güç olmasa da bu oyun eskiden oynadıkları çocuk oyunlarına benzemez. Bazen huzursuzlanır, bazen hıçkıra hıçkıra ağlar çocuk. Ne yapacağını kestiremezsin. İlginçtir bu geçişte yara almadan kurtulan çocuk sayısı oldukça azdır.
Bir süre sonra oyuna çok iyi alışır birey. Yalan söylemeyi, düzenbazlığı, ahlaksızlığı çabucak öğrenir. Sistemin açıklarını yakalayıp hareket edenlerin en başarılı olduğunu anlayan birey, taklide başlar hemen. Bazıları da oyuna kuytu köşelerden katılır, onlar henüz hiçbir şeyden haberdar değildir. Boş boş bakıp anlamaya çalışırlar.
Yönetmenlerde, devamlı olarak bu büyük oyundan kesitler sunarlar insanlara. Büyük oyunun kuralları dışında çekilen filmler pek tutulmaz halk arasında. Onlar aslında hayatın eğlenceli yüzü, farklı bir penceresidir. Bu tarz oyun yazanlar hep yalnız kalırlar. Filmlerini beğenen birkaç hayranıyla hoşbeş ederler. O kadar. Diğerleri gibi milyonların izlediği, oyunun en önemli parçası olan televizyonlara çıkamazlar bir türlü. Hep köşede kalırlar.
Birde oyun yazanlar vardır hayatta. Bilgisayarda ki hackerlar gibi. Hayatın şifrelerini öğrenmeye çalışanlar. Genellikle bu insanlarda, senaristler gibi pek fazla sevilmezler. Kare bir masada ya da bir zindanda her nerede olursa olsun. Yeni bir oyun için çalışır onlar. Gün gelip oyunun kurgusu bittiğinde, diğer insanlara gel beraber oynayalım dediklerinde ya da oynadıklarında.
Hiçbir oyun mutlu sonla bitmez ama hepsi mutlu son için yazılır. O oyunlar her zaman fikir bazında güzeldir. Oysaki hiç biri gerçek oyundan güzel değildir. Gerçek oyun değiştirilemez, parçalanamaz, yasaklanamaz. Diğer bütün oyun müsvetteleri yasaklanabilir, yakılabilir. Hatta bunu üreten bir kafa küçücük bir halatta sallandırılabilir. Yeter ki büyük oyunun içindekiler zarar görmesin. Oyunun içinden birkaç kişi üzülse de onlarda oyuna ayak uydurmak zorunda olduklarından, sadece üzülmekle yetinirler.
Bir oyunun başarısı için,  içindeki oyuncuların, oyunculukları da son derece önemlidir. Onun içindir ki. Oyun yazan kişi oyuncularını dikkatle seçer. Öyle her oyuncu oyunda oynayamaz. Oyun kıymetlidir, oyun biriciktir.
Fakat bugüne kadar büyük oyunun içinde sergilenen hiçbir oyun başarılı olamamıştır. Çoğu zaman oyunun içinde tatmin olan izleyici ya da oyuncu bir süre sonra her şeyi unutmuştur. Yeniden büyük oyuna dönülmüş. Bazen oyunu yazanın yüzüne tükürmüş, bazen küfretmiş, bazen çıkıp gitmiştir. Bazen tüm müsvetteleri yakmış, bazen küçük bir darağacında sallandırmıştır senaristi.
Hiçbir zaman başarılı olamayan oyunlardan geriye, oyuncuların, izleyenlerin kendi içindeki hayal kırıklıkları ve eskiye dönme istekleri, senaristin bir yudum mutluluğu ve gözyaşları kalır…

A. Senem Bilecen