Sayfalar

31 Temmuz 2013 Çarşamba

Hz. İsa kitabı ABD’yi karıştırdı















ABD’nin California Üniversitesi’nde din profesörü olan ve kısa bir süre önce Müslüman olan Reza Aslan’ın Hz. İsa hakkında yazdığı kitap, tartışma konusu oldu

Aslan’ın Fox News kanalına verdiği röportaj ise kitabı ana gündem maddelerinden biri haline getirdi.

Hristiyanlıktan kısa süre önce vazgeçerek Müslüman olan akademisyen Reza Aslan’ın yazdığı ‘Zealot: The Life and Times of Jesus of Nazareth’ adlı kitap, ABD’nin gündemine oturmuş durumda.

20 yıldır Hz. İsa’yı araştırdığını ve bir din profesörü ve tarihçi olarak İsa’nın yaşadığı dönemi mercek altına aldığını belirten Reza Aslan, muhafazakar kesimden ağır tepki gördü.

Yahudilerin Roma İmparatorluğu’na başkaldırısı ve Kudüs’ün yok olmasından önceki, Hz. İsa’nnın yaşadığı çalkantılı ve zor dönemleri anlatan Reza, bazı çevrelerden beklediği tepkiyi görmedi.

‘İSYANKAR FAKİR KÖYLÜ’

Cumhuriyetçi ve muhafazakar Fox News kanalında Aslan ile röportaj yapan Lauren Green, din profesörünün kitabına gelen eleştirileri öne çıkararak, kitabın Hz. İsa’yı İslam’ın savunduğu görüşlerle öne çıkardığını öne sürdü. Green’in iğneleyici konuşma şekli, röportajın basında büyük yankı uyandırmasına neden olurken, Washington Post, Fox News’in özür dilemesi gerektiğini belirtti.

Röportajın ardından Los Angeles Times’a konuşan Aslan, kitaptaki yalın anlatımla Hz. İsa’yı tarihin gözünden vermek istediğini vurguladı.

Aslan, ‘Okuma-yazması olmayan, fakir bir köylüden bahsediyoruz… Karizması o kadar büyük, öğretileri o kadar etkileyiciydi ki, büyük bir takipçi kitlesi topladı ve direnişe sürükledi. Dünyanın en büyük impratorluğunu karşısına aldı ve varlıklarına el konmuş, kimsesiz insanlar için kendini feda etti… Bu insan bilinmeyi hak etmez mi?’ ifadesini kullandı.



The World Line Post





29 Temmuz 2013 Pazartesi

“Köksüz” Venedik’te yarışacak







“Geleceğin Aslanı” ödülüne aday gösterilenler arasında, Türkiye’den Deniz Akçay Katıksız’ın “Köksüz” adlı filmi de yer aldı.






Sinema dünyasının merakla beklediği ve bu yıl 70’incisi gerçekleştirilecek olan Venedik Film Festivali’nin programı açıklandı. Açılış ve kapanışı 3 boyutlu iki filmle yapılacak olan festivalde ilk yönetmenlik eserlerine verilen “Geleceğin Aslanı” ödülüne aday gösterilenler arasında, Türkiye’den Deniz Akçay Katıksız’ın “Köksüz” adlı filmi de yer aldı.

28 Ağustos-7 Eylül tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan dünyanın en köklü sinema organizasyonlarından Venedik Film Festivali’nin açılışı, Meksikalı yönetmen Alfonso Cuaron’un uzun bir aradan sonra çektiği 3 boyutlu bilimkurgu filmi ‘Gravity’ ile yapılacak. Başrollerini Sandra Bullock ve George Clooney’nin paylaştığı film, bir kazanın ardından iki astronotun uzayda yaşadıklarını konu alıyor. Başkanlığını Bernardo Bertolucci’nin yapacağı büyük ödül “Altın Aslan” için ise 20 film yarışacak. Bunlardan 2’si belgesel, biri ise animasyon olarak belirlendi. Festivalin kapanış filmi, yine 3 boyutlu bir belgesel olan Thierry Ragobert’in yönettiği “Amazonia” ile gerçekleştirilecek.

TÜRK FİLMİ DE YARIŞMADA

Başrollerinde Ahu Türkpençe, Lale Başar ve Savaş Alp Başar’ın yer aldığı, Yönetmen Deniz Akçay Katıksız’ın ilk uzun metrajlı filmi “Köksüz” de Venedik Film Festivali’nin yan bölümü olan Venice Days’te “Nobody’s Home” adıyla gösterilecek. Babanın kaybının ardından aile bireylerinin yaşadığı dramı anlatan film aynı zamanda “İlk Eser-Geleceğin Aslanı” ödülü için de yarışacak.

Ölümle baş etme, anne- kız ilişkisinin irdelendiği filme, 32. İstanbul Film Festivali’nde “Seyfi Teoman En İyi İlk Film Ödülü” ve “Radikal Gazetesi Halk Ödülü” de verilmişti. Festival geçmişinde “Geleceğin Aslanı” ödülü alanlar arasında, “Çoğunluk” adlı yapıtıyla Seren Yüce ile “Küf” filmiyle Ali Aydın da yer almıştı. Belçika’da yaşayan Yönetmen Bülent Öztürk’ün “House With Small Windows” adlı kısa metraj filmi de “Orizzonti (Ufuklar)” bölümü kapsamında gösterilecek.

ADAY FİLMLER

Bu yıl özellikle toplum değerleri nezdinde yaşanan krizin konu edildiği filmlerin ağırlık bastığı festivalde “Altın Aslan” için yarışacak olan filmler ve yönetmenleri şöyle:

“The Rooftops” – Merzak Allouache
“L’intrepido” – Gianni Amelio
“Miss Violence” – Alexandros Avranas
“Tracks” – John Curran
“Via Castellana Bandiera” – Emma Dante
“Tom à la ferme” – Xavier Dolan
“Child of God” – James Franco
“Philomena” – Stephen Frears
“La jalousie” – Philippe Garrel
“The Zero Theorem” – Terry Gilliam
“Ana Arabia” – Amos Gitai
“Under the Skin” – Jonathan Glazer
“David – Joe” – David Gordon Green
“The Police Officer’s Wife” – Philip Gröning
“The Wind Rises” – Hayao Miyazaki
“The Unknown Known” – Errol Morris
“Night Moves” – Kelly Reichardt
“Sacro Gra” – Gianfranco Rosi
“Stray Dogs” – Ming-Liang Tsai
“Parkland” – Peter Landesman



The World Line Post




28 Temmuz 2013 Pazar

Oyunlar, Oyunlar…

İnsan hayatı oyunla başlar, ama maalesef oyunla devam etmez.
Hayat, misket oyunundan üttüğü misketler satılarak kazanılmaz. Evcilik oyunundaki gibi de değildir.
Bir süre sonra oyunun yerini hayatın gerçekleri almaya başlarken, küçücük çocukların her bir zerresine ciddiyet yapışıverir.
Okul zili çalar ve artık oyun devri kapanır. Artık hayatın sunduğu en büyük oyun, oyunun kumandanı olamadan en iyi şekilde rolünü oynayıp gitme zamanıdır. Kulağına ebeveynin fısıldar “Oyun Bitti”.
Büyük oyunun içine girenler ilk olarak bocalarlar. İçine girdikleri fakat garipsedikleri büyük oyunu öğrenmeye çalışırlar. Kavraması güç olmasa da bu oyun eskiden oynadıkları çocuk oyunlarına benzemez. Bazen huzursuzlanır, bazen hıçkıra hıçkıra ağlar çocuk. Ne yapacağını kestiremezsin. İlginçtir bu geçişte yara almadan kurtulan çocuk sayısı oldukça azdır.
Bir süre sonra oyuna çok iyi alışır birey. Yalan söylemeyi, düzenbazlığı, ahlaksızlığı çabucak öğrenir. Sistemin açıklarını yakalayıp hareket edenlerin en başarılı olduğunu anlayan birey, taklide başlar hemen. Bazıları da oyuna kuytu köşelerden katılır, onlar henüz hiçbir şeyden haberdar değildir. Boş boş bakıp anlamaya çalışırlar.
Yönetmenlerde, devamlı olarak bu büyük oyundan kesitler sunarlar insanlara. Büyük oyunun kuralları dışında çekilen filmler pek tutulmaz halk arasında. Onlar aslında hayatın eğlenceli yüzü, farklı bir penceresidir. Bu tarz oyun yazanlar hep yalnız kalırlar. Filmlerini beğenen birkaç hayranıyla hoşbeş ederler. O kadar. Diğerleri gibi milyonların izlediği, oyunun en önemli parçası olan televizyonlara çıkamazlar bir türlü. Hep köşede kalırlar.
Birde oyun yazanlar vardır hayatta. Bilgisayarda ki hackerlar gibi. Hayatın şifrelerini öğrenmeye çalışanlar. Genellikle bu insanlarda, senaristler gibi pek fazla sevilmezler. Kare bir masada ya da bir zindanda her nerede olursa olsun. Yeni bir oyun için çalışır onlar. Gün gelip oyunun kurgusu bittiğinde, diğer insanlara gel beraber oynayalım dediklerinde ya da oynadıklarında.
Hiçbir oyun mutlu sonla bitmez ama hepsi mutlu son için yazılır. O oyunlar her zaman fikir bazında güzeldir. Oysaki hiç biri gerçek oyundan güzel değildir. Gerçek oyun değiştirilemez, parçalanamaz, yasaklanamaz. Diğer bütün oyun müsvetteleri yasaklanabilir, yakılabilir. Hatta bunu üreten bir kafa küçücük bir halatta sallandırılabilir. Yeter ki büyük oyunun içindekiler zarar görmesin. Oyunun içinden birkaç kişi üzülse de onlarda oyuna ayak uydurmak zorunda olduklarından, sadece üzülmekle yetinirler.
Bir oyunun başarısı için,  içindeki oyuncuların, oyunculukları da son derece önemlidir. Onun içindir ki. Oyun yazan kişi oyuncularını dikkatle seçer. Öyle her oyuncu oyunda oynayamaz. Oyun kıymetlidir, oyun biriciktir.
Fakat bugüne kadar büyük oyunun içinde sergilenen hiçbir oyun başarılı olamamıştır. Çoğu zaman oyunun içinde tatmin olan izleyici ya da oyuncu bir süre sonra her şeyi unutmuştur. Yeniden büyük oyuna dönülmüş. Bazen oyunu yazanın yüzüne tükürmüş, bazen küfretmiş, bazen çıkıp gitmiştir. Bazen tüm müsvetteleri yakmış, bazen küçük bir darağacında sallandırmıştır senaristi.
Hiçbir zaman başarılı olamayan oyunlardan geriye, oyuncuların, izleyenlerin kendi içindeki hayal kırıklıkları ve eskiye dönme istekleri, senaristin bir yudum mutluluğu ve gözyaşları kalır…

A. Senem Bilecen